Başucunda telefonla uyuma alışkanlığı, bireylerde derin bir gizem perdesi arkasında huzursuzluk ve melankoli dalgasına yol açıyor olabilir.
Araştırmalar, mavi ışık maruziyetinin ötesinde, uykunun kalitesini kökten bozarak ruhsal durumu olumsuz etkilediğini ortaya koydu.
Uyku düzeninin en büyük düşmanlarından biri olarak gösterilen cep telefonları, sadece fiziksel sağlığımızı değil, ruhsal durumumuzu da tehdit etti.
Bilim insanları ve uzmanlar, başucunda veya yatakta telefonla vakit geçirerek uyuma alışkanlığının, bireylerde giderek artan bir huzursuzluk ve melankoli hali başlattığına dikkat çekti. Bu durum, uyku laboratuvarlarında yürütülen çalışmalarla bir gizem olmaktan çıkıp, ciddi bir halk sağlığı meselesi haline geldi.
RUHSAL DURUMDA BOZULMA ENDİŞESİ
Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Nörolog Dr. Michael J. Smith, telefon ekranlarından yayılan mavi ışığın melatonin hormonunun salgılanmasını baskılamasıyla uykuya dalma süresini uzattığını belirtti.
Dr. Smith, şunları anlattı:
“Telefonla uyuyanlar, sürekli bir tetikte olma ve bağlantı halinde kalma durumuyla uykunun derin ve onarıcı evrelerine geçmekte zorlanıyor. Bu durum, zamanla kronikleşen uyku yoksunluğuna yol açıyor ki, bu da melankoli ve anksiyete belirtilerinin ortaya çıkmasındaki en büyük tetikleyicidir.”
“FOMO” ETKİSİ VE HUZURSUZLUK
Michigan Üniversitesi’nde yürütülen kapsamlı bir araştırma, yatmadan önce telefon kullanan deneklerin “Gelişmeleri Kaçırma Korkusu” (FOMO) seviyelerinin daha yüksek olduğunu ortaya koydu.
Uzman psikolog Dr. Eleanor Vance, bulguları değerlendirirken, “Telefonun başucunda olması, bireyde bilinçaltı bir huzursuzluk durumu yaratır. Her an bir bildirim geleceği beklentisi, beynin tam olarak dinlenmesini engeller. Bu sürekli alarm hali, uykunun en değerli anlarında bile stresi yükseltir ve bireyin ruh halinde nedensiz bir gizeme yol açan bir bozulmayı beraberinde getirir” ifadelerini kullandı.
ULUSLARARASI UZMANLARDAN KRİTİK ÇAĞRI
Dünya Uyku Derneği (WSS) verilerine göre, gece boyunca telefonla etkileşimde olan veya başucunda tutan genç yetişkinlerin, bu alışkanlığı olmayanlara kıyasla depresif semptomlar gösterme olasılığı yüzde 40 daha fazla.
Harvard Tıp Okulu Uyku Tıbbı Bölümü eski başkanı Dr. Charles Czeisler, bu durumu “Dijital Uykusuzluk Sendromu” olarak nitelendiriyor ve hükümetlere çağrıda bulundu:
“Bireylerin uyku alanlarını bu cihazlardan arındırmaları gerekiyor. Telefon, yatak odasının değil, gün ışığının olduğu mekanın bir aracıdır. Başucundaki telefon, sadece bir ışık kaynağı değil, aynı zamanda ruhsal dinginliğimizi çalan sessiz bir hırsızdır.”
Uzmanlar, tam bir zihinsel dinlenme ve ruhsal onarım için yatmadan en az bir saat önce telefonların yatak odası dışına bırakılması gerektiğini vurguladı.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)